6 Haziran 2009 Cumartesi

Üniversiteli Tayfun ve Maceraları... #1

İlk fotoğrafçılık başvurumda, şansın böylesi, 2. günümde moda ayı dolayısıyla defile düzenleneceği haberi geldi ajansa. "Hop!" dedi patron, "yeni gelen çocuğu gönderin odama"...
Kapısını tık tıkladım, hödük gibi girmemek için yavaşça kolu çevirdim, belden eğilerek kafamı eğdim ve 'girebilir miyim' anlamında kafa salladım. Hiç konuşmadı, el hareketiyle koltuğu gösterdi, ve "Tayfun" dedi, "şu makineyi ve zarfı al, marifetini beğenirsem zarfın geri kalanını da vericem"...
Makine, tabii ki fotoğraf makinesi. Zarfta ne olabilir? Para, para! Koca götlü çok da cebinde akrep çıkmadı yani, sevdim bu iş yerini.
Defileye yalnızca 4 saat 24 dk. var. Kıyafet almam gerekir mi? Hem Florya'ya burdan taksi, nerden baksan 100'ü aşar... Tramvay-otobüs filan, en az 2 saat. Defileden 1 saat önce de orda olmam gerektiğine göre, en, en, en fazla 1.5 saatim kaldı ulan!
Hemen daireye koştum. Üniversiteden kalma dostlarımla kaldığım, aynı pisli ev burası: 'Bekar evi' bahanelerine gelmeyin sakın, hem ben artislik olsun diye pis dedim, haşa, bal dök yala! Geceden kalma bira şişeleri, Ukraynalı fahişelerin döktükleri kıllar, boy boy kasetler ve iğrenç kokan çoraplar var salonda, ıy, ıy! Bakmayın rahatça bi' çırpıda bunları söylediğime, evde titiz hastası Tayfun derlerdi bana, seksin ve içkinin unutulmaz tadını aldıktan sonra istemez oldum bu kırıntılar gitsin, temizlensin... Pis değil çünkü onlar, hepsi birer 'one night relationship's black'... Bir gün sonra 2 haftada bir gelen hizmetçi gelir, temizler, biz de unuturuz nasıl olsa.
Lafa daldım yine, giyinmeyi unuttum. Heh, heh, güzel, o beyaz gömlek altına bi pantolon çekerim, bi' de üstüne ceket, (bu sıcakta? hasiktir!) tamam işte...
(3.5 saat sonra...)
Podyum şu an rahat gibi, gazateci arkadaşlar ve modacılar geldi, tamı tamına da 24 manken varmış gösteride, evet, 24! makinemle içeriyi koloçon ediyodum, ne çekilir, ne çekilmez, hadsizlik yapar mıyım, yoksa bu işi gözümde çok mu büyüttüm, mankenlerin dere gibi sırtlarına ve sütün bacaklarına çok mu bakıyorum, baktığım belli oluyor mu, yine iki elle bi siki doğrultamıycak mıyım falan filan...
Herkes yerini de aldı, mankenler makyaj hazırlığı için soyunma odasına girdi, gazeteci, fotoğrafçı ve kameramanlar bir noktaya yöneldiler, ben de sürüye dahil olmak için adımlarımı hızlandırdım. "Bakar mısınız" dedi bir kadın sesi: "...?! işi için mi geldiniz?" ooo oh, ne dedin sen be ablam? Demedim tabi, "evet" dedim "fotoğraf işte!"...
Kolumdan tuttu hiddetle, soyunma odasına götürdü, "buradan başla o zaman!" dedi, şaşırdım, devam ettim ve makineme sarıldım...
Peki ya beni niçin buraya sürüklemişti? Defile dergisi ön sayfa çekimleri için mi? Bir an çıkıp gitmek istedim, ama beyaz, esmer, yanmış ve pürüzsüz bacakların telaşla koşuşturması, elbise değiştirme heyecanından, sanki zevkten dört köşe olmuş meme uçlarının öne fırlaması, bu rahatlık görüntüsü beni hazdan delirtiyordu! Olduğum yerde kalakaldım, her önümden geçen mankene çarpıyor, yanlışıkla olmuş gibi ayakkabı bağlarken organlarını seyrediyor, kendimi firavun gibi hissediyordum!
Derken hiddetle ıslanmaya başladım, nereden geliyordu bu su? Bu gülüşmeler ve güm-gümler? Bel altı damarlarımda bir kımıldanma hissettim, 'big bang'i bir kez daha yaşayarak uykumdan uyandım, makinemi de, hurilerimi de, zevkimi de rüyamda bıraktım, ve banyo yapıp üniversite yolunu tutmak için uyandım!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder