Şu anda (dün akşam) müthiş bir yemekten dönüyorum, yer yine Tarabya'da, aynı yer.. Balkon kısmında yemeğe oturduk; menüler, yemekler, içecekler falan...
Herşey çok güzel, çok hoş... Derken aşağıda iki-üç dilenci dikildi, durdu, yukarı baktılar, ve biri bağırmaya başladı: 'Bize de şarap! Biz de ayyaşız!..'
Şaşırmadım, korktum ilk başta...
Sonra gülmeye başladım...
Restorandaki 'security' gitti ikisinin yanına, el işaretiyle 'siktirin lan' dedi, adamlar gitmedi, adım adım geldiler...
'N'oldu ulan orospu çocuğu, zoruna mı gitti?' dedi bir dilenci...
Ve arkadan bir işçi... İnşaat işçisi, amele geldi...
'Bağırın' dedi... 'Bağırın! Hakkınız sizin şarap!..'
Baktı bizimkiler adamlar normal değil, kafayı bulmuşlar, orta yol bulmaya çalıştılar, konuşmaya, işi halletmeye çalıştılar..
Polis çağırırız diyorlar, çağır diyor adamlar..
Kaybedecek neleri var? Hiçbir şeyleri...
Hapis, cennet onlara... Bedava yemek, yatak, banyo, bol bol arkadaş...
Bağrışmalar devam etti, 'şarap istiyoruz! hakkımız!..'
Sanırsın adamlar dilenci değil, devrimci abiler.. Paramız yok diye şarap mı içemeyeciz diyorlar, polisten, dayaktan, halktan korkmuyorlar, çekinmiyorlar...
Hemen yan masada amcam ve sözlüsü, ikimiz kalktık, konuştuk, biz de bir sapıklık yaptık...
Ve...
Adamlara şarap ısmarlamaya karar verdik...
Masada değil tabiki, parasını biz verecektik, onlar çıkıp içecekti...
Garsonu çağırdık, durumu anlattık, 'yok efendim' dedi, ne münasebet, arkadaşlar şimdi rahatsızlığa son verecek...
Olsun dedik, dediğimiz dedik, bu adamlar bugün içki içecek, o kadar.. 95'lik kırmızı angora, öyle ateş pahası falan da değildi, uygundu...
Gönderdik garsonu, ve zaten arap saçına dönmüş giriş bölümüne bir de elinde bir şişe angorayla garson girince, şaşırdı herkes... Keza dilenciler de...
Aldılar şişeyi, hiçbir şey demeden yürümeye başladılar, 'hakkınız!' diyordu hala amele, 'bağırın hep, hep bağırın amına koyim!..'
Şimdi ben o 3 emekçi insanı da saygıyla anıyorum, onlar farkında olmasalarda müthiş bir anarşi var içlerinde...
Her yiğidin harcı değil o hareketler, hakaretler, korkusuzluklar...
Ah, gerçi, öyle ya.. Adamların kaybedecek neleri vardı ki?..
Öyleyse, ben de arkadanızdayım abilerim, bağırın hep, hep bağırın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder