Yazın özlediğim 'üşüme' duygusunu tekrar yaşıyabilmemin en iyi yolu, 22.00-23.00 arası yaptığım banyodan sonra, saçımı yalnızca sepet karıştırır gibi havluyla sertçe üstünden geçerek bırakmak, ve o haldeyken balkona oturmaktır.
Üşümek...
Garip şey aslında... Yok, materyal anlamda demiyorum tabi ki.
Soğumak da diyebiliriz buna...
Sıkılmak, yaka silkmek...
Vazgeçmek...
Üşümek, vücuda; soğumak bize yani... Anlatabildim mi?
Hayır. Yada evet. Kim bilir?
Çabuk sıkılmak yada vazgeçtiğine şaşırmak, garip şey diyorum...
Yemekten, tütünden, zevklerinden, çalışmaktan, gezmekten, bireyden...
Niçin çabuk sıkılırız hem? Sıkıldığımızı ne zaman anlarız? Nerede sıkılırız, soğuruz?
Gerçeğini anladığımızda mı? Hazzına ulaştığımızda mı?
Hazza ulaşmadan 'gerçeği'ni göremiyor muyuz peki? Hayır, ille de hazzı tadacağız yani...
Açlıkta yemeği, yemek sonrası sigarayı, azgınlıkta seksi, gecenin kaçamak içkilerini, ibadeti, anarşiyi ve lanet olsun, bireyi, bireyleri...
Tanımadan, dokunmadan, içine inmeden soğumayacağız...
En derinine kadar tattıktan sonra sıkılacağız...
Ve tekrar geri dönmesini arzularken, karşıdakinin bizden kaçtığını anlıyacağız. Roller hep değişecek, seneryolar daima aynı kalacak.
Yanaşmadan, soğuyamayacağız...
Sıkılamayacağız ulan!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder