Hani ilkokullarda anlatılırdı: Atatürk atlamış teknesine tek başına...
İstiklal Harbi'nin artık başlamak zorunda olduğunu anlamış...
Gökten zembille inmiş gibi, deniz yollarını elinin avcu gibi biliyormuş gibi, Samsun'a ayak basmış...
Ama o tarihlerde, taa biz küçükken, ne bize Samsun'a ayak basmasının kimin emri üzerine olduğu anlatılırdı, ne tekneyi kimin kullandığı; zaten bizim de aklımıza gelmezdi, haşa, soramazdık da, çünkü Mustafa Kemal Gazi'yi saygı ve minnet duyulması gereken bir insan değil, eleştirilemez bir peygamber yapmışlardı gözümüzde. Nitekim bu da, Ulu Önder'in düşüncesi bile olmayan, ancak ona mal edilen saçma salak şiirlerle proveke ediliyor, M.Kemal komünist yapılıyor, turancı yapılıyor, çok önemliymiş gibi dini düşünceleri sorgulanıyor, ve her kesimin, gerek siyasette, gerek ideoloji mücadelesinde kullandığı bir "oyuncak" haline getiriliyordu...
Yazık...
Oh, tüm nefretimi kustum. Şimdi 19 Mayıs saçmalığına gelelim. İyi, güzel, Gençlik ve Spor Bayramı diye kaldırıyorlar sabah, bak, okullar da tatil bugün, diye ufak bi teselliyle...
Ama o siktiriboktan gösteriler, 2 saatlik gösteriye harcanan 2 ay, Mayıs güneşinin iflah olmaz sıcaklığı, kavurması, enselerin, kolların, yüzlerin güneş yanığından kıpkırmızı kesilmesi de neyin nesi?
Ben zorunda mıyım, kendi adıma geçen bir bayramda, onun bunun belediye başkanına, kaymakamına, müdürüne, öğretmenine gösteri yapmaya?
Kendi bayramım değil mi bu? Canım ister ki, sabah 10:00'a kadar, baş ağrısız bi uyku çekiyim, kahvaltıda soğukluğundan kokan poğaça, dil yakan iğrenç bir çay yerine, annemin özenerek tavada hoplattığı kreplerden yiyim, he, olamaz mı?
Orda burda tek tip giyinip, büyüklerimin göz mastüresini hoş tutacağım diye, nedir mübarek bu eziyet, vallahi yeter, gereksiz.
Çok istiyorsanız, bak sana, bir ütopya daha: Referandum yapılsın!.. Evet evet, 15-20 yaş arasına bir sorulsun, "19 Mayıs'da coşku dolu gösteriler yapmalı mısın, yapmamalısın" diye...
Biraz akl-i baliyse, ikinci yuvarlağa basar oyunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder