27 Eylül 2010 Pazartesi

İstanbul Hukuk

başladı bugün okulum. herşey çok güzel fakültede, hocalar falan beklediğim gibi, biraz "bizim kafada", sosyal, kendinde hayranlık uyandırıyorlar biraz da.
2 derse girdik çıktık daha..
anayasa hukuk'u ve sosyoloji..
bir de okul akşam ya, daha bi güzel..
ilk zamanlarda "i.ö" demeye gerek yok falan diyorduk ama..
bütün birinci öğretimler ikinci olmaya çalılşıyor.. hepsini sabah 8.00-12.00 yaptılar..
mümkün değildi zaten, her sabah kalkıp karşıya geçmem, iyi oldu iyi..
ama güzel olan istediğim mesleği edinecek olmam. sıkılmadan dinlicem tüm dersleri, hm?
amcamlara da bildiğin yerleşicem heralde. okula yakın ya, bi de hemen hemen her gün girişten önce ve c.tesi büroya uğramam gerekiyor.
iş mi?
ilk bir ay bizimkinin çaycılığını falan yaparım herhalde, ne bilim..
sonra girişirim dosya okumaya, çevirmeyi izlemeye, duruşmaya gitmeye falan..
bakalım..
turkcell'in reklam çekimi vardı bir de, bi bok anlamadım gerçi ama olsun..
öyle bir geçer zaman ki'nin çekimleri lazım bana..
neyse,
öptüm.

23 Eylül 2010 Perşembe

kafayı mı yediniz siz?

ölümden döndüğümüz bir trafik kazası geçirdik.
bağdat caddesinde, gece, ağaca, direğe, durağa girdik.
durakta herhangi biri olsaydı..
yada oracıktan geçseydi, bir saniyeliğine..
cinayet işlemiş olacaktık..
araba arka / yan değil, önden kaymış olsaydı.. ölmüş olacaktık..
yada, fenerden caddeye çıkarken önümüzde o araba durmasaydı ve biz sağ yola girebilseydik, kaza olmayacaktı..
kutlama diye çıktık, biliyor musunuz..
son 4 saniyede basketi atmasak..
kaza olmayacaktı..
anıl ısrar ve inatla benim koltuğumu geri çekmeseydi ben rahat edeyim diye..
bel altım felç kalacaktı, can ölecekti..
camı sonuna kadar açmış olmasaydım, en iyi ihtimalle ölmüş olacaktım..
kafayı mı yediniz siz?
neyin ihtimalini sayıyorum ben?
kaderin mi..
çok ince işlenmiş ihtimallerle kaza yaptık, çok ince işlenmiş ihtimallerle hayatımızı kurtardık..
ölseydik, diye konuştuk tabii..
ne olacaktı?
cennet mi?
sanmıyorum..
nerede bıraktığımız yerden bırakacaktık her şeyi?
2 senedir kazanmak istediğim yere gitmeden 10 gün önce mi ölecektim ben?
can, tıp için harıl harıl 1 sene daha uğraşırken mi gidecekti?
anıl'ın ölmesine sebep, uğruna kocaeli'ye gittiği araba mı olacaktı?
ne küslüklerle ölecektik ya, düşünsenize.
helalliği alınmış dostluklar, alınmamış aşklar..
o ailenin dramı.. 3 ailenin dramı, dostların acısı, göz yaşı..
dalga mı geçiyorsunuz siz benimle?
nice kimseler var..
ailemde bile..
öldükten sonra fatiha okuyacak, ama nefes alırken konuşmadığım ne kadar çok adam var biliyor musunuz.
bilmiyorum..
ikincisi bir şansla başladık bazı şeylere ve evet, can'ın dediği gibi değişmesi lazım bazı şeylerin.
çünkü dedikleri gibi insan "yalnız diğer dünya odaklı" bir yaşam olmuyor verilen ikinci hayat..
"biraz daha ahirete odaklı" ama iki kat "dünya odaklı" düşünmeye başlıyorsun..
niye...
nasıl...
nereden gidecektik yahu biz cennet yada cehenneme?
kimdi o mezarımızın başındaki küsler, hasımlar..
kafayı mı yediniz siz?
...

18 Eylül 2010 Cumartesi

E(v-ğ)lenilecek kız

yoo, evlendiğin kızla eğlenmen lazım. lafım yok.
ama eğlendiğin her kızla da evlenilmez. saatlik escortla da eğleniyorsun, haftalık sevgiliyle de eğleniyorsun, günlük kaşarla da eğlenebiliyorsun.
ama evlenemiyorsun.
demek istediğim o değil aslında.
bu cümleleri kurarken, yada benimle hemfikir olan erkekler de "evlenilcek" erkek olmayabilir, "4 yıl parası yenecek erkek" olabilir..
asıl önemli nokta, ne olduğunun farkında olmak.
haftalık bir kaşar olduğunun farkında mı mesela?
parası yenen erkek farkında mı?
değilse,
değilse yazık..
Garjinapalizm'i biliyor musunuz mesela?
ben biliyorum, tam şimdi götümden uydurduğum bi kelime.
iyi de..
garjinapalizm bunun farkında değilse..
yazık değil mi garjinapalizme?

4 Eylül 2010 Cumartesi

Sivil Faşizm

türkiyede değişen birşeyler var, fark ediyor musunuz?
kürtçe konuşabiliyor artık insanlar.
artık "orospuçocuğu teröristler, vatan hainleri, çektürün gidin" gibi boş sloganlar yerine, devlet, "insanlar niçin dağa çıkıyor?" sorusunu nihayet sormaya başladı kendine.
"devletin tanrısı" olmaktan çıkıyor artık askeriye, bürokrasi, yargı..
hsyk artık "al gülüm ver gülüm" yapamaz hale geliyor.. her savcı, her yargıç söz sahibi oluyor artık hsyk'da..
sağcısı, solcusu; kürtü, lazı..
askeri asker değil halk yargılıyor artık..
hem,
düşünebiliyor musunuz?
kendi cumhurbaşkanımızı, kendimiz seçiyoruz!
ne diyorsunuz bu değişime giden türkiye için?
evet mi, hayır mı?